Halil Uluçınar'ı ne yapalım hala bilemiyorum

Işınla Bizi Scotty 12.04.2017 Kara Yazı
Kara Yazı

Önceki iki bölüme göre daha akıcı, bütün olarak daha keyifle izlenen bir bölüm oldu Kara Yazı 3. bölümü. Artık karakterileri, amaçlarını, ilişkilerini az çok bildiğimizden hikayeye kendimizi daha kolay kaptırabildiğimiz için belki. 

 
Bununla birlikte, artık üçüncü bölüm tamamlenmışken kararsızlıkların bitmesini, anlatımdaki bakış açılarının, seçimlerin bir karar noktasına varmasını bekliyor insan. Oysa ki anlatımda şaşırtıcı bir şekilde hâlâ acemilik seziliyor. İlk bölümde çocuklarına karşı çok mesafeli, katı, onun izni ve onayı olmadan hiçbir şeyin yapılamayacağı bir baba olarak anlatılan Halil'in duygusal, şefkatli,  kararsız, kolay kandırılabilir bir babaya dönüşüp bir yandan da kızını öldürmek için planlar yapıyor oluşunu ne yapacağımı bilemiyorum bir izleyici olarak.
 
Halil konusu dizinin tehlikeli, en bıçak sırtı ve aynı zamanda en tutarsız konusu. Kızları ilk okuldayken saçlarının uzunluğundan rahatsız olan, 'namus' gerekçesiyle kısa kesilmesini isteyen baba, kızları büyüp okullarını bitirince neden karışmıyor anlamak mümkün değil. Yaren'in kendi yaptığı sabunları pazarda satmasına kesinlikle izin vermeyen, Derya'nın başına gelenler yüzünden Songül'ü okuldan almaya kalkışan Halil'in, Derya'nın hemşireliği şehir dışında, öğrenci yurdunda kalarak okumasını nasıl kabul ettiği de muamma. Bölümün başından sonuna kadar, durmaksızın Halil'in 'namus' konusundaki katılığından, kızlarını nasıl baskı altında tuttuğundan  söz ediliyor ama Derya, şehir dışında okuyup erkek arkadaşından çocuk sahibi olup, daha sonra bir hastanede çalışıp akşamın geç saatlerinde eve dönebiliyor. Yaren de eve girmiyor desek yeri; her sabah çıkıp akşamın geç saatlerine kadar bir iş yerinde çalışıyor ama Halil'in ruhu duymuyor. "O çocukları sınava kadar çalıştırmam lazım baba"yla kolayca her şeyi kabul edebilir hale geliyor. (Neden 'sen gideceğine ana-babaları çocukları buraya getirsin' demiyor acaba hiç Halil?)
 
Önceki yazıda da Halil'in Derya'nın durumuna tepkisinin tedirgin edici bir şekilde işlendiğinden söz etmiştim. İlk bölümde soğuk ve katı bir baba olarak izlediğimiz karakter, sonraki bölümlerde bir yandan cinayet planı yaparken bir yandan çocuklarına kıyamayan, şefkatli, düşünceli, duygusal bir baba olarak işleniyordu. Bu yaklaşımda 'namus cinayeti' kavramını sempatikleştirebilecek bir tehlike içeriyordu. Elbette bir karakterin yaşadığı iç çatışmayı, bocalamayı işlemekte hiçbir sakınca yok ama burada toplum baskısı altında çaresizlikle çırpınan bir babadan çok, kızına sürekli olarak 'Bana bu haksızlığı nasıl yaparsın? Beni bu duruma nasıl düşürürsün? Neden hayatımdaki bütün kadınların ihanetine, haksızlığına uğruyorum ben?' diyerek hesap soran ve 'acıklı' denebilecek bir şekilde işlenen bir baba var. Bütün bu olanlarda mağdur Derya değil de Halil diye düşünmeye başlayacağız neredeyse. 
 
Yaren'in babasına karşı yoğun sevgisi, şefkati de aynı nedenle durumu Halil'in lehine çeviriyor. Halil'in büyük yanlışlarına hesap sormasında bile şefkatli bir sitem var Yaren'in. Derya'yı öldürmeye çalıştığını öğrendiğinde çok daha dehşetli, öfkeli bir tepki beklerken uzun - ve doğrusu oldukça yapay - bir sitem konuşması yapabildi ancak ve babasına sarıldı.
 
Dozu tutturulamayan bir başka işleyişte Yaren'in Mehmet'i tanıma süreci. Patron ve işe yeni başlayan bir çalışan arasında fazla hızlı gelişen bir samimyet var aralarında, gerçekçi görünmeyecek kadar.. Yaren'in Mehmet hakkındaki 'bencil, adaletsiz zengin züppe' önyargısını kırmak için yapılanlar işi karikatür haline getirdi neredeyse. Mehmet'in Yaren'i fabrikaya apar topar götürürken çiçekçinin elindeki bütün çiçekleri büyük bir mutlulukla alması, fabrikanın bütün çalışanlarını ailelerinin isimleriyle tanıması, hal hatır sorması, tek tek şakalaşması, çiçekler dağıtması.. Yaren, önyargılarını kırsın diye Mehmet'i bir tek yavru köpeği ezilmekten kurtarırken ya da  yaşlı bir kadını karşıdan karşıya geçirmeye çalışırken görmedik sanırım.
 
Erdem ve Derya tanışması da yine dozu tutturulamayan konulara bir diğer örnekti. Erdem'in Derya'yı gördüğü andaki etkilenişi.. Sonrasındaki göz dağı vermelerin, itip kakmaların şiddeti (İki hafta önce Derya'nın Yaren'le görüşmesinde 'temas yok' uyarı yapılırken Derya-Erdem görüşmesinde itip kakmaya varan şiddetin olması akıl alır şey miydi?).. Hastanede birkaç saat içinde Erdem'in adeta aşık oluşunu görmemiz.. 
 
Seçilen konuların ne şekilde ve ne kadar anlatılacağıyla ilgili bir şaşkınlık, karasızlık yaşanıyor sanki. İyi  konuların etrafında yanlış şekillerde dolaşıyor. Bununla birlikte dizinin hâlâ ilginç bir hikayesi, etkileyici bir atmosferi ve başarılı olabilmek için büyük bir potansiyeli var. Tüm olumsuzluklara karşın o potansiyel ekranda başında kalmayı sağlıyor zaten.