Başrolde bir konak

Uzunçorap 25.03.2017 İstanbullu Gelin
İstanbullu Gelin

"İstanbullu Gelin" önceki bölümlerdeki temposunu koruyan, yine akıcı bir bölümle karşımızdaydı. Kendi adıma dizinin konusunu çok meraklandırıcı bulmuyorum ama işlenişi sıkıcı değil. Sahnelerin süresi iyi, herhangi bir sahneden sıkılmaya varmadan yeni bir sahneye geçiliyor. Bunlar bir yana, diziyi takipte kalmamın asıl sebebi, atmosferi.

Dizinin ana mekanı malum: Dört yüz yıllık bir aileye yuva olmuş Boran Konağı. Bu konak öncelkle dışıyla, yani tepelik konumu, kaleye benzer girişi, iki kanatlı kapısı, taş avlusu ve etrafındaki yeşil korusuyla güzel... Hem de konağın içinde şıklığa, yıllarca özen gösterilerek kazanılmış değerlere vurgu yapan ve müzelerde ya da ahşap evlerde görülen tatlı sarı tozlu bir ışık ve buğulu bir doku var. Ayrıca Boran Konağı'nın konumlandığı şehir olarak Bursa'nın çeşitli iç ve dış mekanlarında, hamamlarda ya da çarşılarda geçen sahneler de gayet güzel. Bu sahneler artabilir.

Konağın en sükseli kişisi ise Esma Hanım (İpek Bilgin) tabii. Saçının parlak röflesinden takılarına, özellikle de gömleklerinde eksik etmediği mücevherli broşlarına kadar, görünüşte pırıl pırıl bir kadın. Tabii Esma Hanım'nın dört yetişkin oğlundan oluşan kalabalık ailesi ve aileyle içli dışlı yaşayan mutfak ahalisi de konak yaşamının keyfini arttırıyor. Bu konakta, mutfaktakilerin ön planda olması iyi, yani senaryo içindeki ağırlıkları da dozunda. Konaktaki bu canlılık içinde önemli bir  eksiklik ise Esma Hanım tarafından değil, mutfak halkı tarafından dillendiriliyor (Gülistan - Eren Balkan) ya da yüzlerinde hüzünlendiriliyor (Nurgül-Pelinsu Pir): "Çocuk" Koca konakta bir tane olsun, şifa niyetine cennet çiçeği çocuk yok. 

Bölüme gelirsek... Faruk (Özcan Deniz) için Süreyya (Aslı Enver) kendisine bağlayana kadar çok önemliydi. İşinden önemliydi, ailesinden, konaktan, Bursa'da yaşamaktan önemliydi. Aslında kendisiyle tanıştığımız ilk bölümde aldığımız izlenime göre Faruk Bursa'da yaşamıyordu. İşi de, şahsi evi de İstanbul'daydı. Ne zaman ki Süreyya ile evlendiler, Faruk köklerini hatırladı ve tamamen Bursa'ya yerleşti. Aslında bu evlilikten en çok Esma Hanım Sultan'ın memnuniyet duyması gerekir, İstanbullu gelinle evlendiğinden beri oğlunun yüzünü görmeye başladı ama gel gör ki gelininin kıymet bilmiyor. 
 
Ne diyordum... Ne zamanki Faruk Süreyya ile evlenebildi, sonrasında konak ailesi ve sorumlulukları ağır basmaya başladı. Yani kapsınıa dayanmış bir kriz gibi yaşadığı aşk konusunu halledince, diğer tarata ağırlık vermeye ve bozulan dengeyi kurtarmaya çalıştı. Bu süreçte asıl erezyona uğrayan ise Süreyya oldu. Zannımca Faruk Süreyya'ya epeyce haksızlık yapmaya başladı. "Evim Sensin" deyip ailesini, işini, arkadaşlarını, İstanbuldaki hayatını terkedip gelmiş, teyzesi dışında ailesi olmayan karısının duygularına, alışkanlıklarına, ya da yaptığı hatalar yeterince empatik yaklaşamadı. Fakat beşinci bölüm fragmanından anlaşılıyor ki, Faruk bu hatasını telafi ediyor. İzlediğimiz dördüncü bölümün sonunda Esma'nın Süreyya'ya kurduğu yalanlı hileli tuzak anlaşılan ters tepecek, hem de ne ters. Faruk boşanmak bir yana, yine en baştaki teslim ve sırılsıklam aşık Faruk olacak.

Bu dizi gerçek bir hikayeden uyarlanmış ya, insan merak ediyor, bu hikaye ne vesileyle anlatıldı ve hangi aşamalarla dizi olmaya kadar vardı. İnşallah mutlu devam etmiş bir hikayedir. Ayrıca dizide kötü gösterilen bir öteki gelin (İpek - Dilara Aksüyek) var. Gerçek bir hikaye deyince, oraya da söz hakkı doğuyor. Eğer ilerleyen bölümlerde bu öteki gelini sevemezsek, yani empati kuramazsak, o  da ayrı bir dizi ister. :)
 
Evet, şimdi gelelim bu öteki gelin yani Esma Sultan'ın has gelin tarafına. ("Esma Sultan" diyorum ya, herkes öyle dediği için. Hadi oğulları annelerine böyle hitap ediyorlar, ama mutfak ahalisi de Esma Hanım değil Esma Sultan diyor. Evet, dört asırlıkmış aile, evet kökleri sarayda bir şeyler yapıyormuş ama "Sultan" ne yafu. Neyse, bu sözcükler de atmosferi kurmada etkili oluyor, yani işin tadı tuzu.) Fikret (Salih Bademci) ve İpek cephesinde de tansiyon yükseldi. Güzel bir gerilim oluştu. İpek gibi kurnaz ve hırslı bir kız nasıl işin bu kısmını düşünemedi, şaşırtıcı. Nasılsa Esma annesi Süreyya falsosunu konaktan atar, Faruk da tez zamanda kendisine kalır diye mi düşündü? Ya Fikret ne olacak, "Ne yapalım abidir, sözü emirdir, karımı da alabilir" mi diyecek? İpek bunu mu kurdu? Fikret'i ezik gördüğünü bu bölüm belli etti. Doğrusu özellikle iş ortamlarında tanık olduk ki, Faruk gerçekten eziyor Fikret'i. Haksız, yersiz bir üstünlük taslıyor. Zaten Esma da Fikret'i önemsemiyordu. Hafife alıyorlar ama Fikret'in freni bir patlarsa pir patlayacak ve aileyi de alt üst edecek. Bu delimsirek damarının işaretini, önceki bölümlerde terminalde çalışanına silah dayamasıyla verdi. Halbuki belli ki, iyi mayalı bir insan, üzerine basılmadığında iyi niyeti hemen kendini gösteriyor. Kin gütmüyor, abisini Süreyya konusunda teselli ediyor, Süreyya'yı da Esma'yla ilişkisinde adil değerlendiriyor, savunuyor. 
 

İlgimi çeken bir karakter de Süreyya'nın teyzesi Senem (Neslihan Yeldan). İstanbul'dayken tüm gün kanepede yattığı ve televizyon izlediği, depresyonda gibi bir yaşayıştaydı, şimdi konağa geldi ve çok zor bir ortamda olmasına rağmen resmen uyum sağladı. Esma'ya kendini ezdirmiyor, lafını esirgemiyor ama bir yandan alttan da aldığı oluyor, gerginlik de çıkarmıyor. Üstelik temel duygusal ve düşünsel tüketim aracı televizyonu da yok. Konakta televizyon bir tek mutfakta var galiba. Senem konusunda düşüncem şu ki, Süreyya'nın teyzesi konağa yerleşsin tamamen çünkü Süreyya'ya eski hayatından bir yakın şart bu ortamda. Hem de Faruk gibi akşamdan akşama değil, her ihtiyacında yanında bulacağı bir yakın. Bu arada Süreyya'nın yakın arkadaşı Dilara (Neslihan Arslan) düğünün üzerinden bir gün geçmesine rağmen, Süreyya'yı da koca bir gün görmedi ama İstanbul'a dönmedi. Ne yapıyor, ne işle meşgul Bursa'da? Diziye yavaştan yavaştan dahil olan Adem (Fırat Tanış) vesilesiyle Süreyya ve Dilara müzik okulu kuracaklar, biz de Süreyya onca eğitime, belki de bir gün kapı önüne konacağı konağa mı tıkılacak  el elde, baş başta ortada mı kalacak derdinden kurtulacağız.

 
Başka hikayeler de var tabii... Adem ve annesinin intikam hikayesi, işin içine hem Boranları hem de İpek'in annesi Kıymet'i (Nergis Çorakçı) katan çetrefilli bir hikayeyi işaret ediyor, diğer yanda konağın küçük oğlu Murat  ile mutfağın küçük kızı Bade arasında "ya da bir kıvılcım kalsa bile" varolacak aşk hikayesi de eli kulağında... Murat malum akşamdan sonra Bade'den kaça kaça bir hal olmuştu, yani o akşamı hatırlıyordu ama Bade sorduğunda baktık ki gözleri masum masum bakarken dili de ne oldu ki o akşam, çok içmişim sızmışım diyor.. Bu ne perhiz ne turşu. Demek ki iyi rolcü.
 
Bekliyoruz yeni bölümü. 

Uzunçorap
twitter.com/uzuncorapp